Bir Göz Açıp Yummuş Gibi

Ömrümüzden uçup giden yılların arasında öyle anlar vardır ki yaşadığımız sürece unutulmaz; aksine yıllarla birlikte büyür, kökleşir, dal budak verir dört bir yanımıza. Kimi zaman birkaç yılda öğrendiklerimizi, yaşadıklarımızı bu birkaç saat içinde öğrenir ve yaşarız. Şimdiye kadar değer verdiğimiz, uğruna her cefaya katlandığımız, benimdir dediğimiz, uzak ve yakınımızda her ne varsa bir anda anlamsızlaşır.

İstesek de bir daha geri dönüş yok… Yüreğimizi yakan pişmanlıklar, dilimizde donmuş keşkelerle gidiyoruz. Annemiz, babamız, kardeşlerimiz, tüm sevenlerimiz, sevdiklerimiz o kapıya kadar bizimle gelecek ve biz oradan öteye yalnız gideceğiz. Ne de güzel diyor Üstâd Bediüzzaman Hazretleri; “Herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. ” Bin yıl yaşasa da insanda değişen bir şey yok. O son vedada anlıyor ki insan, dünyada bırakılanların hiçbir anlamı yok sonrası için.

Ne kadar yürekten, candan seviyor olsak da, o en yakınımızdakileri, o çok sevdiklerimizi terk edip gidiyoruz.. Caddeler, sokaklar hep insan seli. İnsanlar.. İnsanlar.. Bir elli yıl sonra bu kalabalıktaki insanların büyük bir çoğunluğu hayatta olmayacak. Elli, belki de yüz.. Hem yılların ne anlamı var ki dünya hayatı için? Bütün bunları düşünürken Yunus Emre’nin bir beyiti dolanıyor dilime, “Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi / Hele bana şöyle gele bir göz açıp yummuş gibi. ”

Son Düzenleme: 11 Nisan 2020 / 22:38
  • Okunma
  • 19 Ocak 2020
  • Deneme
  • WhatsApp Yazı Linkini Kopyala