Çerçeve
Evinin penceresinden dışarı baktı gök alabildiğine maviydi. Üstelik bulutlarda maviliğe resim çiziyordu. Durdu, düşündü kendisine bir kahve yaptı bir şeyler yazıp okumak istedi ama penceresinden sızan mavilik onu otutturamadı. Hiçte aklında yoktu dışarı çıkmak.
Bildiği sokakların bilmediği sokaklarına karışarak insanların bazen kızgın, bazen donuk, bazen umursamayışlarını, bazense
yollarını değiştirmesine rağmen yüzlerine bir silah misali uzatıyordu fotoğraf makinesini. Hoşuna gidiyordu tanımadığı insanların o anlık mimikleri, bakışları.
Kafasının içindekileri fotoğraflara dökmek istiyor onları anlatmak istiyordu ama başaramıyordu, bulamıyordu ara sokaklarda, caddelerde kendi içindeki dünyanın fotoğrafını. Evet istediği içindeki dünyayı fotoğraflamaktı. Çektiği fotoğraflarda içindeki dünyayı anımsatan şeyleri buluyordu ama bir şeyler eksikti ve o fotoğraf karesi tamamlanmıyordu.
Bunları düşünerek yürürken karşısına bir evin duvarı çıktı.
Boyası dökülmeye başlamış, yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar ve içi boş çerçeveler… Duvarın fotoğrafını çekmek için ayarlarını yaptı bir kaç yakın poz çekti, çerçevelerin yerini değiştirdi yine çekti baktı çekimlerine ve sordu Kendi kendine neden çerçeveler boş?
Bir ses geldi soluna dönüp baktı evin kapısından bir amca çıktı. Gülümsediler birbirlerine. Çay içtiler.
– Sen ne çekiyorsun manzara mı? İnsanları mı? Hayvanları mı? Evleri mi?sokakları mı?
– Kendimi…
Amca çektiği duvarın fotoğraflarına baktı, sustu çayını yudumladı.
– Amca neden içi boş çerçevelerin?
– bilmem,
– bir anlamı yok mu?
– her şeyin bir anlamı vardır, senin çektiğin her şeyde kendini bulman gibi
Sustu, çayını içti teşekkür edip kalktı amcanın yanından bir iki adım yürüdü
Amca:
– Çerçeveletmeye değer kaç ân’ın var?
Diye seslendi dönmedi arkasına yürüdü.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.