Dobarlan Bıragma Gendini

Hikayelerde istemiyor artık mutlu sonları. Alıkoyuyor bundan sebep bizleri yeşil çam perdesindeki sahnelerden.
Anlatacaklarım uzun bir hikaye nerden başlamak icab eder bilmiyorum.
Bayat bir yufka misali tuttuğum yerde dağılıyor anılarım.
Bazen de tüm bu olanlardan bağımsız; dışı şeffaf çember bir alanda, kaçıyorum akrep ve yelkovandan. Zamana hapsolmuş bir vaziyette düşünüyorum yaşadıklarımı. Tik tak tik tak… Akrep ve yelkovan aleyhime kovalamaç oynuyor an ve an. Ve bu oyuyunun kaybedeni benim anlaşılan. Zaman dersinden bir çentik daha koyun adıma, kara tahtaya…
Öyle karmaşık öyle yoğunum ki atfedilen tüm betimlemelerin varisiyim. Oyun hamurlarımı birleştirdikten sonra oluşan bulamacın verdiği çocukluk hüznü var içimde… Tüm renkler bende de; ben renksizmişim gibi. Gökkuşağının kahverengi tonuyum yahut. Bulutların mavi olduğu bir dünyadan geliyorum. Cin Aliler cirit atıyor kafamda. Böyle olmak benim seçimin değildi diye. Ama sor bana kafam nasıl güzel. Güneşin dikine ışınları; sarı turuncu tonlarında gülümsüyor aşağıda oluşan hengameye. Bir nehir akıyor evin kenarından kırmızı, mor papatyalar eşliğinde. Çimlerin arasında budanması gereken otlarla pötikare bir piknik örtüsünün üzerinde uzanmışım. Göğü seyrediyorum. Yiyeceklerim çizemeyeceğim kadar güzel. Bulutlarda gözlerim; bir tavşan geçti daha demin zıplayarak, kaplumbağa desen ağır ağır temkinli ilerliyor. Artık dolduramayacağım kadar çok şey var sayfam ve kafamda. Silinmesi gerekiyor bazı şeyler. Arıyorum silgimi bulamıyorum bir türlü. Karalamak geçiyor içimden. Alıyorum siyah Faber Castel kalemimi başlıyorum karalamaya ucu kırılıyor kalemimin. Öyle bitkin öyle yorgunum ki buruşturuyorum sayfayı. Yenisi gerek şimdi…

  • Okunma
  • 8 Haziran 2020
  • Hikâye
  • WhatsApp Yazı Linkini Kopyala
  • 1

    Zeynep

    @anonim