Emine Bulut’a İthafen

Boş duvara bakıyorum. Yaşamı anlamlandırmaya çalışıyorum. Peki şuraya rengarenk boyanmış bir tablo assak?
Bütün dünya bu işte. Hayatı sorgularken taradığın boş duvara ne yakıştırdığın. Halbuki sen gittikten sonra bir iz kalmayacak orada. Senden sonra gelen çıkaracak o tablonun çivisini. Sen hiç oraya iz etmemişsin gibi…
O duvara çarpan sesini kimse duymayacak bir daha. Yankılar da bir gün biter çünkü. Devamına nefesin yetmezmiş gibi… İşte sonra, sen o cümleyi hiç söylememiş olacaksın.
O yüzden o boş duvara bir saat asalım. Hiç durmasın, yaşamı ve boş bir duvarı anlamlandıracak tek şey saat. Zaman geçtikçe her şey yok olacak. O tik tak sesleri çekecek seni hayatından.
Tüm anlam bu. Zaman-Hayat. Seviyeli ilişki. Zaman geçecek, hayat bitecek. Adını bilen tüm insanlar da, attığın çığlıkları duyanlar da… Onlar da gittiğinde sen, hiç yaşamamış olacaksın.
Sadece belki adını yazsalar duvarlara bir depreme kadar dayanır haykırışların. Sonra başa sarar her şey, sanki hiç yaşamamışsın gibi.
Sen ‘ölmek istemiyorum. ’ dedin ya, aslında böyle acımasız bir dünyayı tekrar yaşamak istemedin. Ama şimdi bitti hikayen.
Tekrar edileceksin, defalarca. Seni bilen diğer insanlar tarafından. Ta ki onlar da bu dünyadan geçene kadar. O zaman hiç yaşamamış ve hiç acı çekmemiş olacaksın.
Unutulana kadar…

  • Okunma
  • 22 Nisan 2020
  • Deneme
  • WhatsApp Yazı Linkini Kopyala
  • Dilara Öztürk

    @diilara-ozturk