Geçmiş Geçmişte Kalmaz
Bizlere öyle oyunlar oynadılar ki, geçmişimizi unutturdular. Bir insan geçmişini iyi bilmezse, geleceğini de iyi bilemez sözünün tezahürünü bize yaşattılar. Oysaki akl-ı selim ile düşünenler için Kur’an’da, sünnete ve mazimizdeki birçok olayda ibretlik hadiseler var. Eğer bu olaylardan ders çıkarsaydık o düştüğümüz çukurlara bir daha düşmezdik. Mehmed Akif’in dediği gibi:
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, ibret alınsaydı hiç tekerrür edermiydi?..
İşte bu sebepten dolayı bizi tarihimizden, Osmanlı’dan uzaklaştırdılar. Aslında “Osmanlı”, sadece bir devlet isminden ibaret değildir. Osmanlı: hoşgörüdür, merhamettir, kardeşliktir, birlik- beraberliktir, saadettir, huzurdur, İmandır, teslimiyettir, hayadır, iffettir ve nice güzel haslettir. İşte bunlar bunu bildiği için bizim içimizdeki Osmanlı’yı öldürdüler. Geçmişimize zehir tohumlarını etkiler. Özellikle gençliği zehirlediler.
Buna tarihi yanlış anlatmakla başladılar. Osmanlı padişahlarını ve paşalarını ya kötülediler ya da yalan yanlış iftiralarla aklımızı bulandırdılar. Özellikle Ulu Hakan Abdulhamid Han hakkında: Kızıl sultan dediler, katil dediler ve daha ne kadar mide bulandırıcı iftira varsa hepsini Abdulhamid’in üstüne attılar. Kadir Mısıroğlu bunu “Sultan II. Abdulhamid” kitabının arka kapağında şöyle ifade ediyor:
“Tarihle az çok uğraşanlar çok iyi takdir ederler ki, bu ülkede iki şahıs hakkında gerçekleri söylemek tasavvurun fevkinde bir derecede güçtür. Bunlar Sultan II. Abdülhamid ve M. Kemal paşadır. Zira her ikisi hakkında da yazılmış olanların kaahir ekseriyeti yalandır. Birincisi için aleyhinde ; ikincisi için ise, lehinde vaki olmuştur. II. Abdülhamid için kaanuni bir mani yoksa da yalanların kesafeti (yoğunluğu) sebebiyle fiili gerçeklerin tam manasıyla ortaya konulması, imkansıza yakın bir derecede güçtür. ”
Bu açıklamanın bir kısmında bahsedildiği gibi yalanlar yüzünden, doğruları söylemek zorlaştı. Kötüyü, iyi; iyiyi kötü olarak anlatarak tarihi alt-üst etmeye çalıştılar. Atılan iftiralar münasebetiyle bizi, kendi geçmişimize düşman ettiler, sövdürdüler. Mehmed Akif Ersoy şiirinin bir bölümünde bu olaya deyiniyor:
Zulmü alkışlayamam
Zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için
Geçmişe kalkıp sövemem
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam
Hele Hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Yapmamamız gereken şeyleri yaptık ve maalesef deyim yerindeyse “geçmişimizi, dedelerimizin kemiklerini sızlattık”, oyunlara kandık. Mü’ min kardeşlerimizle yan yana saf tutmamız gerekirken biz karşı karşıya cephe aldık. Sonradan akıllandık lakin iş işten geçmişti.
II. Abdülhamid’e karşı saf tutup onu devirmek isteyenler, Abdülhamid vefat edince, halk batılıların onlara verdiği sözleri tutmayınca, oyuna geldiklerini anladılar. Oysaki batı onlara nefsaniyete hoş gelecek şeyler vaadediyordu, güya hürriyet eşitlik en önemlisi de sözde yenilikçi batı medeniyetini getireceklerdi… Peki bu oyuna nasıl kandık?
Aslında bu oyun ilk başta “medeniyyet” sözcüğüyle başladı. Batılılar bu kelimeyi bize çok güzelmiş gibi tanıttılar. Aslında medeniyyet, Mehmed Akif’in tarifiyle tek dişi kalmış canavardır. Güya biz çok geriydik, çağdaş değildik. Gerekçe olarak ise dini göstermişlerdi. Oysa ki biz Kuran-ı Kerim’e olan saygımız hasebiyle milyonlarca kilometrekare toprağa hükmetmemiş miydik? Bunu düşünmeden, hayatımızdan dini aldılar, Kur’anı aldılar, sünneti aldılar. Fakat hiç bir elde edemediler. Çünkü ilacı yanlış yerde aradılar. Bir yara vardı evet ama onun merhemi Kur’andan uzaklaşmak değildi, tam tersine ona sımsıkı sarılmaktır. Peygamberimiz veda hutbesinde:
“Size iki emanet bırakıyorum onlara sımsıkı sarıldıkça delalete, ayrılığa düşmezsiniz. Bunlar Kur’an ve benim sünnetleridir” buyurmuştu. Maalesef biz ise Allah’ın ve Peygamberimizin sözünden önce batının sözde çok bilmişlerinin sözüne kapıldık.
Aynı oyunu şimdide oynuyorlar. Çıkmış bir zat yok efendim Müslümanların geri kalmasının sebebi Kur’andır demiş. Biz Kur’ana sımsıkı sarılsak bu kelimeleri sarf etme ücretinde dahi bulunamazlar. Bizdeki eksiklik hasebiyle bu denli saldırıyorlar. Bunların karşısına bir set çekmeliyiz. Bu settide ancak imanımızla çekeriz. Bu seddin tuğlaları biz Mü’minleriz. Tuğlaları sımsıkı tutan ve birbirine kenetleyen ise imanımızdır. Eğer biz birlik içinde olursak Allah’ ın izniyle hiçbir küffar o seddi delemez. O kadar sıkı olmamız gerekiyor ki aramıza nifak tohumları girmesin.
Cenab-ı Hak, ümmete birlik ve beraberlik içinde olma şuuru versin. Amin…
Abdussamed KARADEMİR
Abdussamed Karademir
@karademir
Kalu Bela”da verdiğimiz sözü unutturmaya çalıştılar yüz yıl boyunca
Allah bizi akl-ı selim olup verdiğimiz sözün eri olabilmeyi nasip eylesin?
Allah geçmişimizi gelecek bilip ibret almayı ve sahip çıkmayı nasip eylesin.?
Aslında çoğu şeyin farkındayız.Oğuz Atay ‘ın dediği gibi ‘ne çok şey biliyor bu insanlar Orlic ?
-Herkes işine geleni biliyor efendimiz.
En kötüsü de o değil mi zaten, biliyoruz ama bilmezlikten geliyoruz ya da bilmiyoruz biliyoruz sanıyoruz…
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.