Gittiler
-şühedâya vefâ-
gittiler…
asla ödeyemeyeceğimiz bir borcun
asarak yüz yıllar, bin yıllar kadar uzun
o devâsa faturasını boynumuza
gittiler…
bir gün -hani olmaz ya-
o kâtil azrâil’in bile diksek mezar taşını
yine de gitmemesi gerekenler
gittiler…
tanrılaşmış dağlar
sevdâyla yıkanmış
namuslu çağlar gibiydiler
kimi zaman
tek tek
usul usul
sessiz sedâsız
kimi zaman
üçer beşer
gümbür gümbür
yeri göğü inlete inlete
aldığımız her soluğu
kezzâba bulayarak
ve bir değil
belki bin
belki yüz bin cehennemi
aylarca, yıllarca, asırlarca bize
cayır cayır içire içire
çekip gittiler
o mütebessim çehrelerle
tüm sevdiklerini
kırpmadan gözlerini
tercih edebildiler
en sevdiklerine
yâni Türk vatanına
yâni olmayınca
sevdânın
kavganın
hayâtın
velhâsıl hiçbir şeyin olmayacağı
o en mukaddes varlığa
gittiler…
-hiç değmediğimiz halde-
bizim için savaşan
o karbeyaz çehreleri gülistan
hilal bıyıklı mücâdil yiğitlerle
düşmanın bin erkeğine bedel
bir tebessümüne bin can fedâ
ancak ve ancak
hanlığa
sultanlığa yaraşan
nice goncagüllerimiz bizim
gittiler…
bize dönmüş
ve dönen
ve bugün olmasa bile bir gün
döneceği mutlak ve muhakkak
canımızı almaya can atan
nâmusdan nasipsiz her namluya siper olmuş
ve olan
o ölümden münezzeh kahramanlar
onlar ki
bir an bile tereddüt etmeden
yanar tutuşurlar gerekirse
kül ederler
ve ettiler de
mazlumu yakacak her mel’un ateşi
gittiler…
öylece bırakarak bizi
bu lâyık olduğumuz
-hattâ belki ona bile lâyık olmadığımız-
kendi cennetimizde
kendi ellerimizle
kendi bencilliğimiz
ve kendi cehlimizle yarattığımız bu cehennemin
tam orta yerinde
gittiler…
ışıl ışıl ipeklerle sarılı
güneşin bile gözlerini kamaştıran
çifte su verilmiş çelikten asil kılıçlar gibi
kuşanıp kibre meydan okurcasına tevâzûyu
yalnızca ve yalnızca
gerçekten yaşayan yüreklerin görebildiği
muhteşem ve muazzez bir heybetle
mukaddes Türk ülkesinin “uçmağ” adlı vilâyetine
Fatih OĞUZ – 24. 5. 19 – Ankara – Ulus
-Demlik Mecmua’nın 7. Sayısında yayınlanmıştır. -
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.