Karakter Hikayesi
Sınıf öğretmeni olarak geldiğim Kızılhasan Köyü’nde öğrencilerimin en büyük hayali ufak bir kütüphaneydi. İçerisinde merak ettikleri terimler hakkında bilgi alabilecekleri, yeni yeni bir devrim ruhuyla hareket etmek istiyorlardı…
Köydeki çoğu öğrencinin kalem tutmaya başlamasından sonra her geçen gün gelişmeleri kendi terimleriyle belirtmesi beni mutlu ediyordu. Gelişime kapalı, katı ve taş duvar bir sistem olmayacaktı. Buna izin vermeyeceğime dair kendime sözler vermiştim.
Onlara ilk olarak şehirden top getirdim. Koca okula sadece iki top. Ve onların bu topları gördüklerinde gözlerinde beliren mutlu gülümseyi sizlere anlatamam…
Her öğrendiklerini en iyi şekilde dışarıya yansıtıyorlardı. Hatta Ali’nin futbol yıldızı olacağına inanmıştım. Ayağını öyle iyi kullanıyordu ki hayretler içerisinde kalmıştım. Daha sonra Yusuf’un uzaktan kumandalı araba olan eski oyuncağının kırılması üzerine onun motorunu çıkartıp bir icat yapması(mini vantilatör) gözlerimi doldurmuştu. Erkeklerin ders-dışı faaliyetlerde kızların ise ders içinde başarılı olması; gerçek bir hayat dokunuşu olarak benim kariyerimdeki en mükemmel başarı olacaktır.
Sem’a’yı süsleyen bu temiz yürekli çocuklar, dünyanın devam etmesini sağlıyor bence. Belki bundandır her sabah Güneş yüzümüze gülüyor, Ay’ da gecenin karanlığını aydınlatıyor..
Kitaplar çocukların ufkunu açıyordu. Bu görülebilir bir belirtiyle geliyordu. Hayatlarında o sinsi ruh çalan para yoktu. Mutluluklarını buna borçlulardı belkide. Biz yetişkin bireylerin pis yaşantılarını çocuklarla temizlememiz gerektiğine inanıyorum..
Sınıfımla yaptığımız faaliyetler kısa sürede tüm şehirde duyuldu. Köyden bizi şehir hayatında takdire şayan yapan ise hiç şüphesiz yaptığımız devrim ve nitelikleriydi..
Çocukların anneleriyle sarıldığı fotoğrafları sınıfımın ilk panosuna astım. Böylece hem manevi alanda hem de nitelik itibariyle doluyorlardı. Hepsi annesini o küçük hayatlarının büyük duygularıyla seviyordu. Anne sevgisini tatmadığımdandır belki de benim bu derece önemsemem bu konuyu. Onları annelerine yaklaştırmak için bir sürü çabam…
O sabahta o küçük öğretmenevi’nden çıkıp okula doğru gidiyordum. Bugün çocuklara sosyal hayatın üzerimizdeki etkisini anlatacaktım ki okulun önünde bir kalabalık! Jandarma, ambulans… Büşra’nın annesi çığlıklarla ağlıyor. Bütün velilerimiz bu dünyaya sitem ediyor. Yaklaşıp ne olduğunu sorduğumda Büşra’nın intihar haberini aldım..
Başımdan kaynar sular döküldü. Ölmek istedim oracıkta. Ne olur da o çok çalışkan, yazar olacağına inandığım Büşra intihar eder? Hangi unsurlardan etkilenir de o çok sevdiği ailesini terk eder?
Araştırmaya başladım. Büşra’nın hergün yazdığı günlüğünü en ince detayına kadar araştırmaya başladım. Genelinde şöyle şeyler yazıyordu:
“Hüseyin beni çok seviyor. Onunla evleneceğim… Bugün bana papatya verdi… Biliyor musun, Hüseyin beni öptü. Benimle bir şeyler yapmak istedi…”
Bu köydeki tek Hüseyin’in askerden yeni gelmiş olan, bakkalın oğlu Hüseyin karaktersiziydi. Bu düşünceleri bitirmek için yadigar silahı elime aldım. O savunma gücü olmayan küçücük yavrumuza tecavüz eden bu insan-dışı varlıklarla yaşamak istemiyordum. Koşa koşa bakkala gittim. Pişmanlıkla olayları izlerken yakaladım ve oracıkta indirdim onu. Onun ölümünü görmenin beni sevindirmesi kadar Büşra’nın ölümü de beni bir boşluk beklediğini belirtiyordu. Büyük bir boşluk…
Hapishaneye geldim sonra, ama mutlulukla geldim. Önceden çocuklarımın sağladığı sıcaklığı şimdi soba sağlıyor. Hiç garipsemedim. Aklımda tek bir şey kaldı, o da çocuklarım…
Bütün tecavüzcüleri öldürecek kadar ömrüm olsa da hepsini öldürsem ümitleriyle yaşıyorum.
Diyerek ifademin sonuna geldim Memur Bey, adalete güvenim tamdır. Vicdanımda bir o kadar rahat…
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.