Kişilikli Çelişki


Bazen o kadar eksiliyorum ki benden beni çıkarıyorum biraz kafam dağılıyor. Yorgun bir günün ardından kendime geliyorum. Çay hazır oluyor. Nasıl bir sevinç hali
anlatamam. Oturuyoruz sandalyeye, konuşuyoruz sakince. Şekeri bıraktığımız için o enfes sesi duyamıyoruz. Şekerler erimiyor artık çünkü yok o şeker, bıraktık ya hani… Başlıyoruz kendimiz erimeye. Soluk alıp verdikçe erir insan ya da soluk alıp vermekte zorlanırken. Dik bir yokuşu çıkarken koşar ciğerinde katrandan lekeler barındırmayan. Mesela ben, dik bir yokuştan inerken bile koşamıyorum artık. Hiçbir şey için acele edesim gelmiyor. Sanki yavaş yaşarsam geç ölecekmişim gibi geldiğinden değil hayattan soğuduğumdur buna sebep. Neyse, nerede kalmıştık?Ben kendime gelmiştim, evet. Çay hazırdı, güzel. Susarak 8 anlaşıyorum, kendi gözlerime
bakarken kendimi anlıyorum, çoğu zaman “Bu kim?” sorusunu sorsam da…Yol nereye gider? Yolun sonuna gider. Peki, yol olmasaydı sonu olur muydu?Her şeyin bir sonu vardır ama olmayan bir şeyden bahsediyoruz. E, ama hayattayız. Hayat ise zaten görünmeyen bir yol. Güzergâhı çoğu zaman belli olmayan, hep yürüyerek ilerlemediğin, bazen sürünüp bazen süründürülüp bazen de koştuğun bir yol. Doğru, katılıyorum kendime. İnanır mısın, ilk defa hak verdim kendime. Sevindim şimdi kendime, yazık. Gönlümü okşayayım biraz. Daha önce hiç yapmadım, nasıl bir his merak ediyorum doğrusu. Saatler geçti, sohbet ilerledi, çay eskidi. Karşımda duran ben kalktı birden içeri gitti. Eline bir kalem almış, gelmiş. Gören de bir şey yazıyor sanacak. Bana döndü, hadi yaz, dedi. Şaşırdım. Bana, yaz dedi. Sahi bana ilk kim yaz dedi hatırlamıyorum. Bana yaz demişler, ben gitmişim kışı yazmışım. Hayatımın soğuğunu yazmışım. Gönlümün üşüyen kısmını, ölümü yazmışım. Ölüm de bir nevi soğuk sonuçta. Tamam tamam, bu kelime oyunu sıktı, fark ettim. Ne yazıyoruz, dedim. Sen yaz, dedi. Kalemi
elime aldım, birden lambalar söndü. Bir mum ışığı düştü sayfamın üzerine. Başlık atmam yazdıklarıma hiç fakat bir başlık sayfada. Ben ölüm diye okudum. Kendime uzattım, şurada ne yazıyor diye sordum, baktı biraz, yaşam dedi. Elimin tersindeydi ama tuttum kendimi, vurmadım. Tuttum, birden düştük beraber çelişkiye. Neredeyiz, dedi. Karanlıktı çünkü göz gözü görmüyordu. Derin bir yerdi, belli. Zaman geçtikçe gözlerimiz alıştı tabii. Alıştıkça başka insanlar da gördük, bizim gibi yığınla insan. Onlar da ya kendileriyle ya da bir başkasıyla çelişkiye düşmüştü anlaşılan. Bir
şekilde çıktık oradan belki de çıktık sandık, bilmiyorum.
Saate baktım, geç olmuş ben kalkayım artık, dedim. İnsan bir gitme der…Tamam, sen bilirsin, dedi. Çıktım ben de kendimden. Hava soğuktu, montumun
fermuarını boğazıma kadar çektim, ellerimi ceplerime teslim ettim, yavaş yavaş yürümeye başladım. Yolun sonu belliydi, evime gidiyordum ama tuhaf bir şey oldu. Unuttum, yolu kaybettim. Baya yürüdüm, basbayağı aradım evimi, bulamadım. Saat de epey geçti, kendime de gidemezdim. Bu soğukta kalakaldım dışarıda. Ama biliyor
musun, iyi oldu. Biraz sokak köpekleriyle takıldım, onlar gibi üşüdüm, başımı sokacak bir yer aradım. İyi oldu.
Soğuk zihnimi açmıştı sanki hatırladım evimin ki yolunu. Gidip biraz uyuyabilmek için hızlı adımlar attım ve evime vardım. Annem yatağımı açmış sağ
olsun. Biraz uyku vakti şimdi. İyi geceler hayat, iyi geceler kendim. Yine gelirim belki…

  • Okunma
  • 15 Nisan 2020
  • Deneme
  • WhatsApp Yazı Linkini Kopyala
  • 1

    Aykut Tunçay

    @aykutuncay

    17 Nisan 2020 / 08:36

    İnsan keşke kendinden kendi istediği zaman gidebilse..

      17 Nisan 2020 / 10:42

      Ya da istediği zaman kendine gelebilse, keşke.

        17 Nisan 2020 / 19:10

        İşte bunlar hep kişilikli çelişki ☺️

          18 Nisan 2020 / 05:50

          Güzel bağladın, teşekkürler ?