Kurban Vahşetti̇r!
“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. ” (En’ âm 6/162)
Kurban, Allah’a teslim olmaktır. Allah’a yaklaşmaktır. Allah’a yaklaşmamıza vesile olandır. Allah’ın buyrukları karşısında teslim olduğumuzun göstergesidir…
Bizim Müslüman olarak çeşitli görevlerimiz vardır. Bunlardan biri de insanlığın en başından itibaren süregelen bir ibadettir. Evet, Habil ile Kabil’den bahsediyorum. Onlarla başlayan ve tüm tevhid inancında varolan bir ibadetten..
‘’Hz. Adem, bir kız bir erkek doğan ikiz çocuklarını çaprazlama evlendiriyordu. Yani bir sonraki kardeşiyle. Böylece ikiz kardeşleriyle evlenmemiş oluyorlardı. Bu düzende, Kâbil’in ikiz kardeşi olan İklimya ile Hâbil evlenecekti. Fakat Kâbil bu duruma itiraz etti. İklimya ile kendisi evlenmek istiyordu. Bu yüzden babasına isyan etti. Baba olmanın yanında bir de peygamber olan Hz Adem, kendisine baş kaldırılınca hakemliği Yüce Allah’a bırakmayı teklif etti evlatlarına. Mâdem ki kendi görüşü kabul görmüyordu, o halde yapılacak şey Allah’a kurban sunmalarıydı. Kimin kurbanı kabul olunursa İklimya ile o evlenecekti. Teklif, her iki evlat tarafından da kabul edildi. O zamanlar kurban, mutlaka bir hayvanın boğazlanması şeklinde değil de, çok sevdiği bir şeyden fedâkarlık yapıp onu Allah’a sunmak üzere bir dağın tepesine bırakmak şeklindeydi. Ertesi gün gelip bakarlar, kimin kurbanı yok olduysa, o kurbanın gökyüzüne kaldırıldığına ve kabul olduğuna inanılırdı. Kabil ziraatçi, Habil ise hayvancılıkla uğraştığı için her ikisi de kendilerine uygun kurbanlar sundular yaratıcıya. Hâbil, en güzel koçu süsleyip getirdi kurban olarak. Kâbil ise çürük meyveleri seçmişti. Aklınca, nasıl olsa tanrının yiyeceğe ihtiyacı yoktu, ne gerek vardı en iyi meyveleri sunup, boşa götürmeye. Niyeti ve düşüncesi ne olursa olsun, kâinâtın sâhibi yüce yaratıcıya lâyık gördüğü kurban ortadaydı işte: Üç-beş çürük meyve. Ertesi gün kurban sundukları tepeye geldiklerinde, Kâbil’in kurbanı olan çürük meyvelerin yerli yerinde durduğunu, Hâbil’in kurbanı kınalı koçun ise kabul olunduğunu gördüler. ’’
Ve o koç daha sonra da karşımıza çıktı. Ve kurbanın aslında ne demek olduğunun gerçek bir özeti niteliğindeydi..
‘’İbrahim Aleyhisselâm hicrete çıkmıştı. Şam’a ulaştığı zaman mahlukatın rabbine dua etti ve şöyle dedi. Ey Rabbim! Bana Salihlerden (bir oğul) ihsan et. Biz de ona yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. Biz de ona bir oğul hibe ettik. Gelişip büyüdü. Oğlu, (İbrahim’in) yanında koşacak çağa gelince; Yani büyüyüp onunla birlikte ihtiyaçları ve menfaatleri için koşturacak duruma gelince. Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görmekteyim. Yani Allah için kurban ettiğimi görmekteyim. Artık bak, bu konuda ne düşünürsün? dedi. Çocuk da; “Babacığım! Sana ne emredildiyse yap. İnşallah beni (Allâh’ü Teâlâ’nın bu imtihanına) sabredenlerden bulacaksın” dedi. Vakta ki onlar Allah’ın emrine boyun eğerek teslim oldular.
İbrahim Aleyhisselâm oğlunu alnı üzerine yatırdı. Hadise Mina’da vuku bulmuştur. Bıçağı boğazına sürdü. Ama bıçak, kudreti ilâhiyyeden bir mani sebebiyle hiç kesmedi. Biz de ona şöyle seslendik. Ey İbrahim! Gerçekten sen rüyana (emredileni yerine getirmeye azmetmek suretiyle) sadakat gösterdin. Bu sana yeter. Şüphe yok ki Biz emre imtisal etmekle nefislerine iyi davrananları böyle mükafatlandırırız. Muhakkak ki bu, açık bir imtihandı. Ve ona (boğazlamak ve emredilen işi yerine getirmek üzere) büyük bir koçu çocuğun yerine fidye verdik. (Sâffat-99-107)
Bu kurbanlık, Habil’in takdim edip de kendisinden kabul edilen koç idi ve Cebrail Aleyhisselâm Cennetten getirmişti. İbrahim Aleyhisselâm tekbir getirerek onu kesti. (Ruhul Beyan ve Celaleyn)’’
Kurban, ahiret inancının da bir göstergesidir. Ahiret inancına sahip olanların mallarından feragat ederek, hayvanlarını Allah yolunda kurban etmesidir. Sırat köprüsünde o kurban edilen hayvanlara güvenmesidir.
Şayet öyle olmasaydı mesele et meselesi olsaydı ‘KURBAN VAHŞETTİR!’ diyenler gibi bizler de kasaptan, ücretini ödeyerek, istediğimiz kadar et alabilirdik. Demek ki mesele et meselesi değil, ibadet meselesi. Paylaşmanın zirveye çıktığı bir vak’a bu bayram. Çünkü hissenizden size düşenin yalnızca 3/1’ i sizin olur. 3/2’si ise dağıtılır. İşte kurban ve teslimiyet budur.
Bu vahşet diyenlere uyup da ‘Kurban Bayramı’nda kesmediğiniz, nereden ve nasıl kesildiğini bilmediğiniz bir lokantadan, normalde bir hisse bedeli olan ücreti, bir porsiyon ete vermeniz VAHŞET OLMUYOR MU? Diye sorası geliyor insanın…
Uzun süreli bir dinlenme sürecine girmiştik. İnşallah bu sürecin sonuna geldik. Yazılarımız devamlı olarak gelecek… Bayramınız Mübarek Olsun : )
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.