Ne Diyeceğiz?

Kendi rahatından vazgeçip, bütün çilelere, zorluklara göğüs gerip, câhiliyye dönemini asr-ı saâdet dönemine çeviren ve davasından asla taviz vermeyen; “Bir elime ayı diğer elime güneşi verseniz yine de davamdan vazgeçmem!” diyen, dünya üzerindeki her şeyden daha kıymetli, yaratılış sebebimiz, alemlere rahmet ve hayat rehberimiz; Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e,

Doğruluğuyla, müthiş karakteriyle, Peygamber Efendimiz’den aldığı terbiyeyle «ikinin ikincisi» olma şerefine nâil olan; Hazret-i Ebûbekir Sıddık -radıyallâhu anh-’a,

Adâletiyle bütün dünyaya misal olan, İslâm’ın halîfesi olmasına rağmen sırtında çuval taşıyıp, bulunduğu makamın kibrine kapılmayan, Hazret-i Ömerü’l-Fâruk -radıyallâhu anh-’a,

İslâm davası uğruna Çin’e, Hindistan’a, Sibirya’ya, Avrupa’ya, Afrika’ya ve dünyanın her köşesine giden, oralarda ne gibi sıkıntılarla karşı karşıya kalacağını göz önünde bulundurmayan; Sahabe Efendilerimiz’e,

Endülüs’e geldikten sonra gemileri yakıp, kararlı bir şekilde askerlerine dönerek; “İşte önünüzde deniz gibi bir ordu, arkanızda da ordu gibi bir deniz var. Ya kadınlar gibi kaçıp boğulacaksınız ya da aslanlar gibi cenk edeceksiniz” diyen; Tarık bin Ziyad’a,

Kefenini giyip yola çıkan, Malazgirt Savaşı’na bu inanç ve teslimiyetle katılan, nihayetinde de kendisine Anadolu’nun anahtarı verilen; Alparslan’a,

Kudüs’ü küffarın elinden almadan hep siyah giyineceğini ve bir daha gülmeyeceğini va’d eden, bu sebeple mutluluğu Kudüs’te arayan; Selahaddin Eyyubi’ye,

Kur’ân-ı Kerim’e hürmet sebebi ile rahatından vazgeçen, Kur’ân bulunan odada ayağını uzatmaktan dahî hayâ eden, istikbâlde koca bir çınar olacak devletin tohumunu eken; Osman Gazi’ye,

İslâm dâvâsı uğruna canını veren ve şehitlik mertebesine erişen; I. Murad (Hüdâvendigâr)’a,

Peygamber Efendimiz’in müjdesine nâil olabilmek için; genç yaşında gecesini gündüzüne katarak çalışan nihayetinde de bu müjdeye nâil olan; Fatih Sultan Mehmed Han ve askerlerine,

İslâm’ın sancağını küffarın can damarına saplamak için kendi canını bu davaya vakfeden; Ulubatlı Hasan’a,

İslâm dâvâsıyla yanıp-tutuşmuş, içindeki dâvâ ateşi, Sahra Çölü’nün sıcağını söndürmüş; Yavuz Sultan Selim Han’a

36 yıl fetihten-fetihe koşturmuş, at sırtından inmemiş; Kanunî Sultan Süleyman Han’a,

Allâh’ın verdiği müthiş kuvveti yine onun yolunda harcayan ve fetret devrinden sonra Bağdat’ı tekrar fethederek “Bağdat’ın Fatihi” unvanını almış, IV. Murad Han’a

Müthiş zekasıyla dünyayı dize getirmiş, kendini hiçe sayarak “Beni öldürseler, vücudumu lime lime etselerdi, hakkımı helal ederdim de ümmeti diri diri toprağa gömen bu zalimlere hakkımı helal etmiyorum!” diyen; II. Abdulhamid Han’a,

Önünde duran 250 kiloluk mermiyi hiç tereddüt etmeden «Allah bizimle beraberdir» diyerek kaldıran ve sadece Çanakkale Savaşı’nın kazanılmasına vesile olmakla kalmayıp, müslümanlara: «UYANIN!» çağrısı yapan; Seyid Onbaşı’ya,

Vatanı için, milleti için İslâm’ın son kalesi Türkiye için, canını hiçe sayarak düşmanın karşısında dimdik durmuş; Ömer Halisdemir’e, Fethi Sekin’e ve daha nice aziz şehirlerimize,

O gün geldiğinde; herkesin birbirinden hakkını aldığı, dünyadayken saçının bir teline zarar gelmesin diye her şeyi göze alan annenin dahî biricik yavrusundan kaçtığı günde, İslâm dâvâsı uğruna en büyük sermayeleri olan hayatını vermiş dâvâ erlerine:

Nasıl “biz sizin davanızın varisleriyiz!” diyeceğiz?
Peygamberimizin yüzüne nasıl bakacağız?

İşte o dehşetli günde, başımız dik ve sürur dolu bir teslîmiyet hâlinde, onlara: “Ben, sizin ve nicelerinin dâva edindiği İ’lâ-yı kelimetullah dâvâsına sahip çıktım, canımı, bedenimi, gençliğimi bu yola hibe ettim, o sancağı düşürmemek için Cafer-i Tayyar -radıyallâhu anh- misali iki kolum kesilse de ecel vakti gelene kadar bırakmadım, yılmadım, durmadım!” diyebilmek istiyorsak, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Livâ-i Hamd Sancağı altında toplanmak istiyorsak çok çalışmalıyız.
Bu hâli umursamayıp, sokaklarımızdaki, hanelerimizdeki gafilâne hayatı görmezlikten gelemeyiz.
Bizler kendisini devrin akışından mes’ul tutan müslümanlar olmalıyız.
Zalimin zulmüne uğrayan kardeşlerimiz varken biz kendi rahatımızı düşünemeyiz.
İslâm coğrafyasını sahipsiz bırakamayız.
Millî şairimiz Mehmet Akif’in dediği gibi:

Sahipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır…
Abdüssamed KARADEMİR
NOT: Yazarın izini olmadan tamamı ya da bir bölümü kesinlikle paylaşılamaz.. !

Son Düzenleme: 1 Mayıs 2020 / 19:46
  • Okunma
  • 14 Nisan 2020
  • Deneme
  • WhatsApp Yazı Linkini Kopyala
  • 1
    15 Nisan 2020 / 12:24

    ggerçekten başarılı bir yazı olmuş,sizi tebrik ederim diğer kişilerinde ookumasını tavsiye ederim…

    15 Nisan 2020 / 12:36

    Okuduğum en güzel yazılardan bir tanesi.

    15 Nisan 2020 / 12:43

    Başarılı bir çalışma olmuş. Allah muvaffak eylesin.

    15 Nisan 2020 / 21:27

    Eyvallah, teşekkür ederim…

    17 Nisan 2020 / 09:53

    Harika bir çalışma olmuş. Emeğinize sağlık ☺️