Ölüm-Korku-Sevgi
bazen ölüme nasıl baktığıma bakıyorum. özüne dönüyorum zorlanmıyorum duvarlarımı karşısında kaç kat örmem gerektiğinin bilincinene de varmamı sağlıyor. hayat biraz ne zaman gideceği belli olmayan elektrik, lazım olduğunda bulunmayan şey, uyku ile uyanık arasındaki halde uyumayamı çalışıyorsun, uyanmaya mı bilmediğin anlar, sonu itibarı ile atıp tutulan yalanların bir bütünü, bilinmeyeni bilmek gibi bir şey aslında.. en güzel cevapların içinde bulunduğumuzun bilgisizliği bizi yolun kendimiz olduğunu unutturarak üstüne basacak bir yol arayışı serüvenine dönüşüyor ömrümüz. Ömür bitecek, ölüm başlayacak. Bir bitenin olması için bir başlangıcın olması gerekliydi ve ancak başlangıcın farkında olanlar ömür argümanlarını belirlemiş olur. bahsetmiş olduğum gerçekler. ölmeye inanmak ile öleceğini hissedip yalvarmak arasındaki farkın varlığı, hem hissedip hem düşünmek. Bir şey hissederken o hissin kendin olduğunu bilip neyin nerede olması gerektiğine yön verebilmek. Duygularımız ruhumuzun besinidir. Duygusuz yaşamak akıl tutulmasıdır. Önüne serilen duyguyu yaşamak kabulleniş, acıya tutunmak kibir, sevginin farkında olmamak cehalet gerektirir. Manipüle olup bunlara kapılmamak için yaşadığın anın gerekçeleriyle birlikte farkında olup karşılaştırma, çıkarcı, elde etme, zaman geçirme hislerinden uzak, bilinmeyenin bilinene geçisi sırasında oluşan hazzın kayıt dışılığına kapılmadan, kendin olmanın cesaretini öğrendikten sonra karanlık olarak adlandırdığın boşluğa düşmemen için gerekli olan neyse uygun şekillerde harekete geçme gücüne sahip olabilmeklik gerektirir. fakat herkes böyle mi olmalı.. Hayat tercihler silsilesidir, dayatılan bir yol değil..
Şimdi soruyorum ölümden korkuyor musun diye.. evet diyor bir tarafından. eğer bir insanın içerisinde korku varsa o başkalarının anlamına kapılarak yaşamış olabilir hayatını.. kolay aşık olur, çok güvenir, çok aldatılır. yapacaklarından korkar, sonuçlardan korkar, yarım kalmasından korkar, kısa yaşar her şeyini farkında olmaz. hayatta ki her şeyi bitecek korkusuyla kısalıklar üzerine kurulmuştur. İşi vardır, sabah kalkacağı, gece en geç yatacağı saat bellidir. giyeceği kıyafet dünden hazır, ev ile işi arası vardır hayatında, bir de çok güvendiği için sürekli üzülmeyi göz ardı ettiği arkadaşları. Kısadır onlarla ilişkisi sözde kalır 40 yıllık hatrı kahvenin. Zamana yenik düşmüştür kahve, günde defalarca içer çünkü devamlı uyanık kalmalıdır. Kısa çizgilerin dışına çıkarsa aklına önce ömür gelir adım atmaya yeltenir, anılar taş olur önünde. Kendi kurduğu dünyanın içerisine hapsolduğunu anladığı an unutur ömürü, ölümle değiştirir. İnsanın kendi yüzüne bakamamaksızlığı olarak karşılık bulur. Ölüm kılıfından çıkar ve yapmak isteyip yapamadıklarımız olur, yaşarken yapılmak istenilenlerin güzelliği, zihine gölge olur harekete nereden başlanacağını unutturur. Korku hapsolmuşluğun çemberidir ve çemberin genişliğini yine korku belirler.. Korku kendi dünyasında her şeydir ve yenilmesi gerekir.
Peki hayır, ben ölümden korkmuyorum. kalır mı söz yarım. var olanı sağlayan yine bir varlık değil miydi. evetin varlığı ne denli hayıra bağlıysa korkuda bir o kadar vurdum duymazlığa bağlıdır. Bu varoluşu düşününki biri deniz biri gökyüzü, biri zenginlik biri fakirlik biri doğa biri insan.. Hiç kuşkusuz vurdum duymazlık o yüzden yayvan tutar ilişkilerini ele verir sürekli sözleri.. günün en güzelisindir dünün hatırlanmak istenmeyen sebebi korkmaz çünkü gerçeği hayal dünyası ile karıştırmaya.. kendi dünyasında yaşar her şeyi çok sesi çıkar, , işine geleni umursar, en uzun ilişkilere sahiptir ama en az paylaşımı olan birliktelik geçirilir. İster hep çünkü verici değildir, bir gün anaç olma durumunda hislere kapılırsa istemediği gibi bir sonuçla karşılaştığında bir daha kimseye iyilik mi asla naraları atar.. düştüğünde güler, ama yardımda eder. Kimisi yarının eğlencesi, kimi kozu olarak besler. Vurdum duymazlık bir de sanrıyı peşinde sürükler. korkusuzluk erdemi dürtüp rahatsız eder. bu sefer ömrün çemberi geniştir, birbirine geçmiş onlarca belki yüzlerce çemberden oluşmaktadır. bir var oluş saygının olmadığı yerde sadece kendi sonunu hazırlamakla meşgul olur.
Beynimin içerisinde dönüp duran bu seslerle sohbet etmeyi seviyordum. Evet ölümü biliyorum ona karşı korkumunda ne olduğunu biliyorum ve zamanı kabul ediyorum. Korkularımın yetersizlikten, bilgisizlikten, amaçsız yaşamdan kaynaklı olabileceğini düşünebiliyorum. Amaç edinilmeden yapılan her şey çalışma haline gelecek ve yorulmaktan başka bir şey elde edemeyeceğim. Sevgi hayatımı çevreleyen bir olgu ve yüklediği sorumluluklardan hiç bir zaman kaçmadığım için sevgiye sahibim. Vurdum duymaz olabilmem için sevgiden vazgeçmem gerekiyor. Bugün ruhumun kumbarasını çiçeklere, hayvanlara hatta yeri zaman geldiğinde insanlara sarılarak dolduruyorum. İnsana sarılmayı küçümsemiyorum asla laf aramızda insanın az bulunabilirliğinden söz ediyorum. Varlığımla, yokluğumu bir arada yaşıyorum. Deneyimlerim hazinemdir ve karanlıkta yolumu onlarla bulabiliyorum. Var olmak için başkasından direktif beklemek ile varlığını yoklukla tatmin etmek için başkasına hüküm sürmekte aynı doğrultuda zararlı sonuçlar doğuracaktır. Doğada ki her şey anlamını doğru verebildiğim sürece emanet gibi hayatımda yer almaktan çıkıp parçam olabiliyorlar. Ölüm hep bu zamanda kalalım dediğin şey, ölüm delicesine geçmesini istediğin günlerin sonu, bitmesin dediğin her şeyin durduğu an.. yani hiç bir şeyin her şeyliği.. Sevgi ölümü güzel kılan şeydir. Çünkü sevgi ölümüde olduğu gibi kabul eder. Sevginin varlığının farkında olarak yaşam aydınlanır. Ömür, hayatın bize tatlı tatlı veya acı acı sunulmuş hali. Ölüme giden yol önce tercihleri görebilmeye daha sonra da istediğini duymaya ihtiyac duyar. ben sevgiyle kalıyorum, sevgiyle yaşıyorum diyebilmek kişinin merakla gitmesi gereken yollardan biridir.
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.