Sana Susmak Ne Acı
sana susmak ne acı züleyhâ
seni susmak ne fenâ
oysa tutabilirdim ellerini
ve kaderimi
yine yenemezdim belki fakat
ona sonuna kadar direnmemi
rahatlıkla sağlayacak olan kuvveti
bir lav gibi
duyabilirdim damarlarımda
-ki zâten bilirsin
yenmekten daha önemlisi
direnebilmektir,
buna cesâret edebilmektir-
ve gönül hatır bilmez
kimi yıkacağı
kimi yakacağı belirsiz
bu yersiz öfkemden
ve sâdık bir it gibi
huzursuz yüreğimin peşinden
bir an olsun ayrılmayan hüznümden
ve bana ışıl ışıl
dipdiri bahar çiçeklerini bile
ölü ağaçlar üzerinde kefen gösteren
bu kesif ümitsizliğimden sıyrılabilir
kendimi
sihrimi
gözlerimin ferini
bulabilirdim dudaklarında
ah züleyhâ
şimdi sanki yokmuşsun
sanki hiç olmamışsın gibi davranmak sana
hem de o kahrolasıca sevdân
aklımın duvarlarını tekrar tekrar yıkarak
kavuruyorken bir cehennem gibi
dünümü, bugünümü hâlâ inatla
üstelik taşıyorken bir de hasretini
o meçhul, karanlık, kederli yarınlara
ve “ben” denilen bu acziyet âbidesi
sükûta bulanmış
gözyaşları döküyorken geceleri
saklanarak çatık kaşlarla bezeli
ayazlı bir çehrenin ardına
ve gecenin bir kör vakti
-yâni senin
bambaşka hayáller inşâ ettiğin
ya da bir başkasının koynunda
yeni bir can yarattığı vakitlerde bûselerinin-
o renksiz, kimliksiz ve hamiyyetsiz sokaklarda
usul usul dolaşmak
uzun uzun söverek alın yazıma
velhâsıl geçmek nedir bilmiyorken sancısı yüreğimin
seni sevmek ne acı züleyhâ
sana ölmek ne fenâ
Fatih OĞUZ
Büğdüz – 23/1/20
-Ayarsız Dergi-
-muhayyeldir-
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.