Süveydâ’ya (3. Bölüm)
Yüreğimin derinliklerinden kopup gelen dilekçemi gönderiyorum, sana; kurumuş gül yapraklarına inat, taptaze papatya kokularıyla…
Yani; şimdi ne demeli, ne yapmalı, nasıl seslenmeli, nereden başlanmalı; bilemiyorum ki. Konu sen olunca; diller lâl, gözler yağmur damlalarıyla doluyor. Sen ki, seni anlatan zamirlerin bile baş harfini büyük yazdıracak kıymette; ben ki, üstü başı toz toprak içerisinde kalmış, virâne bir evin virâne bir odasında dizleri üzerine çökmüş, avuç içlerini semâya kaldıran bir garibim! Dilimde dûa, kalbimde hâr, kulağımda Bilâl-i Habeşî’nin hiç duymadığım ezân sesi, elimde Ukkaşe’ye uzattığın kamçı gibi bir kalem… Kelimeler kaleme gelmiyor; kalem kelimelere hasret!
“Rabbim, şu sevdiğin kuluna anlatmak istediklerimin yükünü kelimelerim kabul etmiyor. Elimdeki kelimeler bana yetmiyor. Ne olur, yenileri ver!”
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.